Selanik’ten Bursa’ya, yaşanmış bir hayat hikayesinin sonucunda ortaya çıkan düğme koleksiyonundan kurgulanan ‘Nazif’in Düğmeleri’ sergisi, 17 Mart’a kadar Rami Kütüphanesi’nde sanatseverleri ağırlayacak. Koleksiyonda metal, ahşap, deri, sedef, cam ve kumaş gibi farklı malzemelerden üretilen, tarihi değeri olan yaklaşık 4 bin düğme yer alıyor.
Selanik’ten Bursa’ya, yaşanmış bir hayat hikayesinin sonucunda ortaya çıkan düğme koleksiyonundan kurgulanan “Nazif’in Düğmeleri” sergisi, 17 Mart’a kadar Rami Kütüphanesi’nde sanatseverleri ağırlayacak.
Tenzile Güler tarafından hikayesi kaleme alınan ve Bursa Kent Müzesi’ne bağışlanan koleksiyonda metal, ahşap, deri, sedef, cam ve kumaş gibi farklı malzemelerden üretilen, tarihi değeri olan yaklaşık 4 bin düğme yer alıyor.
Sergiye ilişkin AA muhabirine açıklamada bulunan Bursa Büyükşehir Belediyesi Müzeler Şube Müdürü ve sanat tarihçisi Goncagül Meriç, “Bu sergi, aslında yaklaşık üç yıl önce, bir koleksiyonerin elinde bir kitap ve bir bavul düğmeyle bize gelmesiyle başladı. Koleksiyonun oluşmasının arkasında da ciddi bir yaşam öyküsü var.” dedi.
“Küpler dolusu düğmeler birikiyor ve bu da koleksiyonun oluşması için çok önemli bir nokta”
Meriç, hikayenin 1930’lu yıllarda Balkanlardan Bursa’ya gelen ve daha sonra İznik’e yerleşen bir ailede, baba ile oğlu Haşim’in bir tekne kazasında hayatını kaybetmesiyle başladığını belirtti.
Kazanın ardından küçük Haşim’in düğmeli ceketinin kıyıya vurduğunu ve annesinin de eşinden ve oğlundan geriye tek hatıra o ceketin kalması sebebiyle uzun yıllar ceketi sakladığını aktaran Meriç, şu bilgileri verdi:
“Yıllar sonra kendi evladını kaybettiği yaşlarda bir çocukla tanışıyor. Bu çocuk Nazif. Çocuğu o kadar çok seviyor ki, babasıyla nihayetinde bir izdivaç gerçekleştiriyor. Tabii Nazif, oyunbaz bir çocuk, oyun oynamayı çok seviyor. O dönemde de kırsalda çocuklar materyal yetersizliğinden düğme oyunu oynuyor. Misket gibi düşünün. Vurduğu düğmeyi alıyor. Nazif, evdeki bütün düğmeleri oynarken kaybediyor ki, bir gün rahmetli Haşim’in ceketinden de düğmeleri kesiyor. Annesi o gün bu olayı görünce çok üzülüyor. Çünkü evladından kalan son hatıra gibi düşünüyor ve aradan yıllar geçiyor Nazif devamlı düğmeler biriktiriyor.
Sergide de göreceksiniz küpler dolusu düğmeler birikiyor ve bu da koleksiyonun oluşması için çok önemli bir nokta. Aradan 3-4 yıl yıl geçiyor. Nazif o çocuk kalbiyle, ‘Bugün de anneme düğmeler götüreceğim ama muhtemelen bunlar da değil’ diyor. Sonra annesine ceviz ağacına çıkıp ceviz topluyor. Maalesef ki o gün bir cebinde düğmeler, bir cebinde cevizler ile ceviz ağacından düşerken ayağı kırılıyor ve anlayamıyorlar kangren oluyor. Hastaneye yetişemiyorlar, o günkü dönemin şartlarından dolayı rahmetli oluyor. Tabii anneye ikinci büyük bir acı. Doktor, hastanede anneye Nazif’in kıyafetlerini verdiğinde o gün topladığı düğmeler cebinden boşalıveriyor ve anne orada bir ağıt yakıyor, ‘Artık bunlar ne Selanik’teki dedemin düğmeleri ne oğlum Haşim’in, artık bunlar Nazif’in düğmeleri.’ diyor.”
“Koleksiyonda 4 bin adet düğme var”
Goncagül Meriç, olaydan yaklaşık 10 yıl sonra Tenzile Güler’in aynı ailede dünyaya geldiğine işaret ederek, “Ailenin en küçük üyesi Tenzile Hanım, çocukken bile o küplerdeki düğmelerle oynatılmıyor. Bu anlattıklarımın hepsi gerçek bir hayat öyküsü ve kitaba da konu oldu. Koleksiyoner aynı zamanda yazar Tenzile Güler, şu an 85 yaşında. Tenzile Hanım, annesi rahmetli olduktan sonra bu hikayeye vakıf oluyor, kaleme alıyor ve bir valiz ile bu düğmeleri Almanya’ya götürüyor. Orada hikayeyi yazıyor, insanlara anlatıyor. Minik sergiler yapıyor, öyle bir karşılık görüyor ki, insanlar da kendi hayatlarında enteresan hikayesi olan düğmeleri sergiye bağışlıyor.” diye konuştu.
Güler’in ailesinden kalan düğme koleksiyonunun yanı sıra sergide farklı düğmeler de olduğunu aktaran Meriç, şunları kaydetti:
“Bu koleksiyonda 4 bin adet düğme var. Hikayenin dışında sergide çok enteresan düğmeler göreceksiniz. Ahşap, metal düğmeler var. Sergideki en eski düğmemiz 1700’lü yılların sonlarına tarihlendirilen bir düğme. Onun dışında cam düğmelerimiz var, 1980’lerde modaydı. 1970’lerde 1980’lerde kıyafetin kumaşından düğmeler yapılırdı onu göreceğiz. Bir de doğada var olan ilginç malzemeler, geyik boynuzu, ahşap, badem çekirdeği gibi böyle farklı doğal malzemelerden yapılan düğmeler de göreceğiz.”
Meriç, Güler’in koleksiyonu Bursa Kent Müzesi’ne bağışlamasının ardından ilk olarak sergiyi Bursa’da açtıklarını belirterek, “Sergimiz 17 Mart’a kadar burada izlenimde olacak. İnsanların buraya geldiğinde bu hikayeyi öğrenmeleri için animasyon tekniğinde kısa bir film yaptık. 9 dakikalık filmi izlediklerinde de bütün hikayeye vakıf olacaklar ve o düğmenin arkasında yatan dramatik aile öyküsünü anlayacaklar.” ifadelerini kullandı.
“Düğmenin nasıl hikayelere sebep olduğunu anlatmaya çalıştık”
Tenzile Güler’in Almanya’da düğme sergisi açtığında bir Yahudi’nin ona Holokost döneminde yakılan dedesinden kalan düğmeyi verdiğini de söyleyen Meriç, sergide ayrıca Birinci Dünya Savaşı sırasında ekonomik sıkıntılardan ötürü o dönem yapılan karton düğme örneklerinin de yer aldığını kaydetti.
Türkiye’de üretilen boynuz, sedef ve hindistan cevizi kabuğundan düğmelerin de sergide görülebildiğine işaret eden Meriç, şöyle devam etti:
“Bir de sergide özel bir bölüm var; ‘Ünlülerin düğmesi’. Koleksiyonerimizin bizden küçük bir ricası oldu, kendisi sayın Cumhurbaşkanımızı çok seviyor ve bir düğmesini almamızı istedi. Kendileri de bize Kelime-i Tevhid yazılı bir kol düğmesi gönderdi. Özel bir düğme gümüş işlemeli. Yine Emine Erdoğan ve birçok siyasi kişilik de bu sergiye düğmelerini bağışladı. Rahmetli Barış Manço, 7’den 77’ye herkesin gönlünü fetheden çok değerli bir sanatçı ve böyle bir sergi yaparken Barış Bey’i atlamak olmaz diye düşündük. Onun da hikayesi şarkısı olan kol düğmesi burada. Bursalı ünlülerimiz var. Rahmetli Zeki Müren, Erdinç Çelikkol, Yıldırım Gürses… Birçok ünlünün de burada düğmesini göreceğiz. Hayatta çok sıradan bir obje olan düğme, insanda nerelere dokunuyor ve nasıl hikayelere sebep oluyor biraz onu anlatmaya çalıştık.”
Goncagül Meriç, sergiyi ziyaret edenlerinin büyük bir çoğunluğunun çocuklar olduğuna dikkati çekerek, “Aslında sergide düğmenin bu dramatik hikayesinin yanı sıra renkli dünyasına yer vermek istedik. Bir de somut olmayan kültürel mirası anlatmak istedik, düğme oyunuyla. Yani kırsaldaki o dönemin şartlarında çocuklar misket gibi düğme oyunu oynuyordu. Biraz o oyunu da anlattık. Buraya gelen ziyaretçi fark etmeksizin, bir oyun platformunda düğme oyunu oynayabilecek, hatta kendine buradan hatıra bir düğme de götürebilecek.” dedi.
Sergiye ilgiden çok memnun olduklarını dile getiren Meriç, şu değerlendirmede bulundu:
“Rami Kütüphanesi inanılmaz bir ziyaretçi potansiyeli olan, her yaşın uğrak yeri. Biz bu sergiyi yaptığımızda Bursa’da da insanların düğme bağışlayacağı bir alan oluşturmuştuk. Burada da onu sonradan koyduk ve daha birkaç gün olmasına rağmen doldu taştı. İnsanlar da kendileri için enteresan hikayeleri olan düğmeleri bağışlamaya devam etti ve anılarını yazmaya başladı. Bu da bizim için çok kıymetli. Belki sergi başka bir yere taşındığında, yine böyle bir konsept geliştirebiliriz.”