İran ve İsrail Arasındaki İlişkiler: Geçmişten Günümüze ‘Örtülü Savaş’

İran ile İsrail arasındaki ilişkilerin tarihi ve gerginliklerin sebepleri, İran’ın Filistin davasına destek vermesi, İsrail’in İran’a yönelik düşmanlık, İki ülke arasındaki ‘örtülü savaş’ın detayları ve son gelişmeler.

İran ve İsrail Arasındaki İlişkiler: Geçmişten Günümüze ‘Örtülü Savaş’
REKLAM ALANI
Yayınlama: 16.04.2024
A+
A-

İran ile İsrail arasındaki ilişkiler aslında 1979’daki İslami Devrim’e kadar barışçıldı. Bunun yanında Filistin’in bölünmesine yönelik planlara karşı çıkmasına rağmen, 1948’de kurulan İsrail Devleti’ni tanıyan ikinci İslami devleti, Mısır’dan sonra İran olmuştu.

O dönemde monarşiyle yönetilen ülkenin başında Pehlevi hanedanlığı vardı ve ülke, Orta Doğu’da ABD’nin en büyük müttefiklerinden biriydi. Bu nedenle İsrail Devleti’ni kuran ilk hükümet lideri David Ben-Gurion, yeni Yahudi devletinin Arap komşuları tarafından dışarı itilmemesini sağlamak amacıyla İran’ın dostluğunu kazanmaya çalıştı.

Ancak 1979’da Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin öncülüğündeki İslam Devrimi ile Şahlar tahttan indirildi; yeni yönetim, ABD ve müttefiki İsrail’in “emperyalizmini” reddeden, baskı altındaki toprakları savunma üzerine kurulu olduğunu söylediği bir kimlik inşa etmeye çalıştı.

Ayetullah Humeyni yönetiminde ülke, İsrail’le olan köprüleri yıktı ve İsrail vatandaşlarının pasaportlarını tanımamaya başladı.

Tahran’daki İsrail Büyükelçiliği’ni ele geçirerek, kontrolünü bir Filistin devleti kurulması amacıyla İsrail hükümetine karşı mücadele veren Filistin Kurtuluş Örgütü’ne devretti.

BBC’ye konuşan İran uzmanı Ali Vaez, İran rejiminde liderlerin önemli bölümünün daha önce Filistinlilerin yanında Lübnan gibi bazı bölgelerde gerilla savaşına destek verdiğini, dolayısıyla da Filistin davasına büyük sempati duyduklarını ve İsrail’e karşı düşmanlığın buradan da beslendiğini söylüyor.

Vaez’e göre yeni İran, “Arap Müslüman ülkelerin terk ettiği Filistin davasına destek veren pan-İslamcı bir güç olarak” kendini göstermek istiyordu.

Nitekim Humeyni Filistin davasını kendi davası olarak göstermeye başladı ve büyük çaplı Filistin destekçisi yürüyüşler Tahran’da yaygınlaştı.

Öte yandan bu dönemde İsrail’de İran’a yönelik düşmanlık 1990’lı yıllara kadar baş göstermedi çünkü Irak’taki Saddam Hüseyin’in varlığı, o dönemde daha büyük bir bölgesel tehdit olarak görülüyordu.

1980-1988 yılları arasında ABD’nin İran’ın komşusu Irak’a yönelik savaşta kullanılan silahları gizli bir şekilde İran’a yönlendirdiği ortaya çıktı ve bu skandalla bağdaştırılan “İran-Kontra” isimli yapılanmada İsrail hükümeti bir aracıydı.

Zaman içinde İsrail ve İran arasındaki sözlü rekabet açık bir düşmanlığa dönüştü.

İsrail-İran arasındaki ‘örtülü savaş’

Sünni ve Arap ülkelerin baskın olduğu İslam dünyasında Şii kimliği nedeniyle yalnız kaldığını fark eden İran, kendi topraklarında düşmanlarının saldırısına uğramama amacıyla bazı stratejiler geliştirdi.

Tahran’ın çıkarları için silahlı eylemler gerçekleştiren bir örgütler ağı oluştu.

ABD ve Avrupa Birliği’nin “terörist” olarak nitelediği Lübnanlı örgüt Hizbullah bunların başında geliyordu.

Günümüzde İran’ın “direniş ekseni” diye nitelediği bu ağ Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’e kadar uzanıyor.

İran ile İsrail arasındaki gerilimin bir “örtülü savaş” olarak nitelenmesinin başlıca sebebi, iki ülkenin birbirine hükümetlerin resmi olarak üstlenmediği eylemler üzerinden saldırması.

İran ve müttefiklerine karşı açıkça düşmancıl eylemlerde bulunmaktan kaçınan İsrail, diğer yandan İran destekçilerine karşı savaşan üçüncü ülkelerdeki silahlı gruplara finansal destek veriyor.

Hizbullah lideri Abbas El Musavi’nin öldürülmesi sonrası gözler İsrail’e çevrildi. Ardından İran destekçisi İslami Cihad örgütü 1992’de Buenos Aires’teki İsrail Büyükelçiliği’ne bombalı saldırı düzenledi. 29 kişi hayatını kaybetti.

İsrail, İran’ın nükleer programının önüne geçme konusunda eskiden beri takıntılıydı.

Nükleer programı için çalışan bilim insanlarına yönelik bazı saldırılardan İsrail istihbaratını sorumlu tutuyordu. Son olarak 2020’de Muhsin Fahrizade Mahabadi suikaste uğradı.

İsrail şu ana dek İranlı bilim insanlarının öldürüldüğü saldırılarda parmağı olduğu iddialarını kabul etmedi.

İsrail ve Batılı müttefikleri İran’ı geçmişte kendi topraklarını insansız hava aracı ve roket saldırıları düzenlemekle suçluyordu.

Suriye’de 2011’de iç savaşın patlak vermesiyle ilişkiler yine gerildi. Batılı istihbarat kuruluşları İran’ı Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın ordusunun direnişçilere karşı yürüttüğü mücadeleye silah desteği vermekle suçladı.

İsrail, Lübnan merkezli Hizbullah’a silah yardımı için İran’ın, komşu ülkesi Suriye’yi bir geçiş yolu olarak kullandığını öne sürüyordu.

ABD merkezli istihbarat platformu Stratfor farklı zamanlarda hem İsrail hem de İran’ın Suriye topraklarında bir diğerini püskürtme amacıyla geniş çaplı eylemler düzenlediğini iddia ediyor.

2021’de iki devlet arasındaki “örtülü savaş” denize kadar ulaştı.

İsrail, Körfez’de kendi gemilerinin uğradığı saldırılardan İran’ı sorumlu tuttu. İran da Kızıldeniz’de kendi gemilerini hedef aldığı gerekçesiyle İsrail’i suçladı.

Hamas’ın İsrail’e saldırısı

7 Ekim 2023’te Filistinli örgüt Hamas’ın, Gazze’de yürüttüğü kapsamlı askeri operasyonlara misilleme olarak İsrail’i vurması, uzmanlar arasında saldırıların bölgede bir gerginlik zincirine dönüşeceği kaygılarına neden oldu.

İsrail ve İran arasındaki gerginliğin de daha doğrudan ve açık bir şekilde devam edeceğinden endişe ediliyor.

Lübnan sınırında Hizbullah’a bağlı olduğu iddia edilen milisler ile İsrail güçleri arasındaki çatışmalar son aylarda arttı.

Taraflar yıllar boyu gerginliğin tırmanmaması yönünde bir duruş sergilese de, İran’ın Cumartesi günü İsrail’i ilk kez doğrudan hedef almasıyla işler değişti.

“İronik olan şu ki; aslında kimse şu an büyük çaplı bir gerginlik istemiyor” diyen Vaez, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“İsrail altı aydır Gazze’de Hamas’a karşı yıkıcı bir savaşı sürdürüyor. Bu da ülkenin uluslararası itibarını etkileyerek hiç olmadığı kadar yalnızlaşmasına sebep oldu. Hamas’tan farklı olarak İran bir devlet ve dolayısıyla çok daha güçlü bir aktör.”

Öte yandan İran’da hükümet sadece ekonomik sorunlarla değil, özellikle kadınların dini sınırlamalara karşı aylardır düzenlediği protestolardan dolayı bir meşruiyet krizi ile karşı karşıya.

Suriye’nin başkenti Şam’da İsrail’in konsolosluk binasına düzenlenen, İranlı üst düzey isimlerin de aralarında olduğu 13 kişinin öldüğü saldırı Tahran’a zarar verdi.

İran Dışişleri Bakanı’nın yanında İran’ın Suriye’deki büyükelçisi, kararlı bir şekilde karşılık verecekleri mesajlarını verdi.

Bu olası karşılığın, iki ülke arasındaki uzun soluklu mübadelenin sonu olmayacağı açık.

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.