ABD’de 140’a yakın üniversite kampüsünde gerçekleşen Gazze protestoları devam ederken, binlerce kişi gözaltına alındı. Öğrenciler, İsrail’in Gazze’deki saldırılarına tepki olarak, üniversitelerinin İsrail ve Gazze’deki savaşta çıkarı olduğu düşünülen şirketlerle finansal bağlarını kesmelerini talep ediyor. Bu protestolar, 1968’deki Columbia Üniversitesi’ndeki Vietnam protestolarını anımsatıyor.
ABD’de 140’a yakın üniversite kampüsüne yayılan Gazze protestoları devam ederken, güvenlik güçlerinin müdahaleleri sonucu gösterilerin başlamasından bu yana binlerce kişi gözaltına alındı.
Öğrenciler, 7 Ekim saldırısı sonrası İsrail Ordusu’nun Gazze’de 34 binden fazla Filistinlinin öldürüldüğü askeri operasyonlarına tepki olarak, üniversitelerinin hem İsrail hem de Gazze’deki savaşta çıkarı olduğu düşünülen bazı yabancı şirketlerle tüm finansal bağlantılarını kesmelerini talep ediyorlar.
Üniversitelerin yönetimleri ise protestocuları Yahudi kökenli öğrencileri sindirmeye çalışmakla suçluyor.
ABD’li bazı yorumcular ve medya kuruluşları, Gazze savaşına yönelik öğrenci protestolarını 1968’de New York’un prestijli Columbia Üniversitesi’nde polisin öğrencileri dağıttığı protestolar ile ilişkilendirdi.
Peki bu iki protestolar arasında neden benzerlik kuruluyor? Hangi paralellikler göze çarpıyor?
1968’de Vietnam Savaşı’nın en kritik dönemine girilmiş, o yılın Ocak ayında Vietcong destekli Kuzey Vietnam güçleri ABD ve müttefiklerinin hedeflerine saldırmış, Güney Vietnam’ın o dönem başkenti olan Saygon’a kadar girmişti.
Tet Saldırısı olarak bilinen bu operasyonda komünist güçler yenilgi yaşasa da, saldırının korkunç fotoğrafları ABD’lilerin önüne gelmiş ve kamuoyunda savaşa dair algılar değişmeye başlamıştı.
“Tünelin ucunda ışık göründü” açıklamasını yapan dönemin ABD Başkanı Lyndon B Johnson’ın aslında savaşta gelinen noktaya dair gerçekleri insanlara yansıtmadığı ve halka yalan söylediği, ABD’nin savaşı kazanmasının mümkün olmadığı artık ortaya çıkmıştı.
Aynı zamanda eskiden Beyaz Saray muhabiri olan Washington DC’deki Amerikan Üniversitesi’nden Profesör Kenneth Walsh’a göre, bu dönemde artık ülke “düşmanın pes etmeyeceğini, hem Amerikan askerleri hem de komünist güçlerin büyük kayıplar yaşayacağını ve sivil ölümlerinin daha da artacağını” açıkça görmeye başladı.
Bundan on yıllar sonra Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail topraklarına saldırısıyla dünya yeniden bir şok yaşadı ve kamuoyu İsrail’e destek mesajları verdi.
Ancak İsrail’in durmaksızın Gazze’ye düzenlediği saldırılar sonucu ölen Filistinli sivillerin sayısı tahminlerin ötesine geçti; bölge halkı açlık sınırında yaşamaya başladı.
İsrail’in bu tepkisi ABD kampüslerinde 1968’dekine benzetilen öfkeli protestolara yol açtı.
Aynı zamanda 1968 protestoları sırasında Amerikan Üniversitesi’nde öğrenci olan Profesör Walsh’a göre bugün yaşananlar, bir parçası olduğu protestolarla benzerlik taşıyor:
“1968’de öğrenciler Vietnam Savaşı’na muhalefet ederek kampüsleri ve üniversite binalarını ele geçirmişti. İdari yönetimin (askeri mühimmatla bağlantılı) bazı şirketlere yönelik yatırımlarını sorguluyorlardı.
“Bugünkü protestolarda doğal olarak meseleler farklı; konu, Gazze’deki kriz ve Filistinlilere olan destek. Ancak 1968’de olduğu gibi temel sebep, öfke, içerlenme ve adalet duygusu. Yani bugün ABD’de olanlar bizi o yıla götürüyor.”
Eski aktivist ve “1968: Dünyayı Sarsan Yıl kitabının” yazarı Mark Kulansky, iki hareket arasında benzerlik olduğu görüşüne katılmıyor.
Kulansky’e göre, belki de tek benzerlik, hem 1968 protestolarında hem de Gazze protestolarında öğrencilerin simge niteliğindeki Hamilton Hall binasını basmış olmaları.
Kulansky, “Yine de durum farklı. Biz kendi hükümetimiz bizi savaşa gidip savaşmaya zorlarken inatla direniyorduk. Vietnam’daki savaş bizi doğrudan etkiliyordu ancak bugün protestolara katılan öğrenciler Gazze’deki savaşın bir parçası olmayacaklarının bilincindeler” diye açıklıyor.
1960’lı yıllarda Columbia Üniversitesi’nde öğrenci olan gazeteci Charles Kaiser aynı zamanda Vietnam protestolarını düzenli olarak takip etmişti.
Öğrencilerin kişisel bir risk olmamasına rağmen Gazze’den gelen görüntülerden etkilenerek yaşananları protesto etmelerinin “övülmesi” gereken bir davranış olduğunu söyleyen Kaiser, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Şiddet yanlısı olmayan, İsrail’in taktiklerine muhalefet etme amacı taşıyan her türlü protestoyu destekliyorum. Bence bu şekilde savaşarak İsrail’in tamamen kendi sonunu hazırladığını görmek, olabilecek en İsrail yanlısı davranış.
“Ben hiçbir zaman İsrail destekçisi olmadım ve benim gibi Netahyahu hükümetine fazlasıyla karşı çıkanlardan oluşan bir hareket vardı. Ancak biz hep sessiz kaldık. Eğer protestocular bu işi farklı bir şekilde yönetselerdi, bugün savaş karşıtı olan, hem Yahudi hem de Filistin yanlısı bir hareketin önünü açabilirlerdi.”
‘Aktif şiddet yoksa kampüse polis sokmak hata’
Columbia ve başka üniversitelerde Yahudi karşıtı bazı sloganlar atıldığı uyarısında bulunan Kaiser, “Barışçıl protestolar ile karşıt görüştekilerin ölümü için çağrı yapılan protestolar” arasında fark olduğunu vurguluyor.
1968’de olduğu gibi ABD’de yetkililerin göstericilere zor kullanmasını kınadığını söyleyen Kaiser, “Aktif bir şiddete müdahale edilmediği sürece kampüse polis sokmak her zaman bir hatadır çünkü ateşe körükle gitmiş olurlar ve kimse duruşundan ödün vermez” diyor.
Kaiser, “Öğrenciler 1968 protestolarının arka planını okulda öğrenmiş ve büyüklerinden tavsiye almış görünüyorlar ancak üniversite yönetimlerinin aynı yaklaşımda olmadığı ve eski yönetimlerin yaptığı hatalardan ders almadığı açık” diye de ekliyor.
1968’de dünya tam bir kıyametin ortasındaydı.
ABD’de Vietnam Savaşı’na muhalefet henüz olgunlaşmamıştı. Bununla beraber Fransa başta olmak üzere (De Gaulle iktidarına karşı Mayıs 1968’de düzenlenen öğrenci ayaklanmaları) pek çok ülkede bu gibi öğrenci protestoları vardı.
Batı ile araları gerilen Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Varşova Paktı üyesi bazı müttefikleriyle beraber tanklarla Çekoslovakya’yı işgal etmiş, reformcu lider Alexander Dubcek istifaya zorlanmıştı.
ABD’de Afrikalı-Amerikalıların haklarını savunan Martin Luther King Jr’a, aylar sonra da Demokrat aday Robert F. Kennedy’e suikast düzenlenmişti.
Onlarca şehirde ayaklanmaların olduğu ABD’de toplumdaki kutuplaşma açıktı.
Başkan Lyndon B. Johnson bu kaosun ortasında Kasım 1968’deki seçimlere yeniden aday olmayacağını duyurarak seçimle ilgili belirsizlik havasını körükledi.
Yazar Walsh’a göre “öğrenci ayaklanmalarını kullanarak” Demokratların yasa ve düzeni sağlama konusundaki zafiyetini hedef alan Cumhuriyetçi aday Richard Nixon seçimleri kazanmayı başardı.
Walsh, Kasım’daki ABD başkanlık seçimleri yaklaşırken eski başkan Donald Trump’ın da, Başkan Joe Biden’a karşı aynı kartı kullandığı görüşünde. Buna rağmen Biden’ın 1968’de Johnson’ın bulunduğu zayıf pozisyonda olmadığını ifade ediyor.
Walsh’ın asıl kaygısı, Demokratların Chicago’da düzenleyeceği ve Biden’ın adaylığının resmileşeceği kurultayda , aynı 1968’de savaş karşıtı aktivistler ve polis arasında şiddetli çatışmalarla sonuçlanan kurultaydaki gibi gerginliklerin yaşanması.
“1968’de yaşananların en büyük etkisi, savaşın sona ermesi için yürütülen çabalar sonucu, Richard Nixon’ın başkan seçilmesi ve ülkenin yön değiştirmesiydi. Eğer Chicago sokaklarında İsrail karşıtı göstericilerle benzer bir kaos yaşanırsa, büyük ihtimalle Donald Trump yeniden başkanlığa seçilecektir.”